Seduce the Villain's Father - 9.Bölüm
Yüzümün yarısı mendille kaplanmış bir şekilde imparatora baktım. Rahatladığımda bedenim taşlı zeminde hafifçe sallandı.
“Emm…” cevap vermekte tereddüt ettim. Manaya karşı duyarlı mı? O da ne be?
“Emin değilim…”
“Emin değil misin?” İmparatorun bakışları sertleştiği için şaşkınlıkla irkildim.
Bu değişim o kadar çabuk yaşandı ki aklımda bir etki bıraktı. O kesinlikle Liger kıtasının doğu gücü, Belgoth’un imparatoru.
“Bu daha önce hiç olmadı.” Kafamı salladım.
Yerenica olarak sadece son 8 ayı hatırlayabiliyorum. Ondan önce neler olduğunu bilmiyorum. Kronik bir hastalığı olup olmadığını bilmiyorum. Gerçi 8 ay boyunca hiçbir şey olmadı.
“Rosel, ne oldu?” İmparator kafasını çevirip birine sordu.
Kafamı çevirdim ve daha önce bana dokunan adamı gördüğümde şaşırdım. O kişi bana dokunduktan sonra acı daha da kötüleşti. Emindim!
Bakışlarımı yakalayan Rosel hızlıca ellerini kaldırdı ve kafasını salladı.
“Eğer normal bir insana nazaran manaya karşı duyarlıysa böyle tepki vermesi anlaşılabilir.”
“Bilmemek normal mi?”
“Eğer manaya maruz kalmadığı bir çevrede büyüdüyse normal.” Rose bana baktı ve ben de ona dik dik baktım. Ne?
“O zaman nasıl birden iyileşti?”
“Bu iyi bir soru, emin değilim. Belki prensesle ilgilenerek biraz daha fazlasını bulabiliriz…”
Ne yapacağını bilemeyen Rosel kafasını eğdi. Belki de Rosel büyüyle uğraşmaktan sorumlu olan kişidir.
Yenilenmiş gibi hissediyorum. Sonuçta, ‘Brisney Mutlu Olmak İstiyor’ doğanın gizemli gücü olan büyüyle dolu olan fantastik bir dünyaydı. Lebovny’de, büyücüler çok nadirdir.
İmparatorun sessizce iç çektiğini duyabiliyordum.
“Her neyse, tekrar mana kullanmak imkânsız. Sınırı geçmeliyiz, bu yüzden atları sürmeye devam edelim.”
“Elbette, majesteleri!”
“Oh, at sürmeye alışkın değil misin?”
İmparator tekrar bana döndü. Hıçkırıkları bastırmaya çalışırken kafamı salladım.
“Sürebilirim.”
“At sürebilen birine göre epey korkmuş gibisin.”
“Şey, tek başıma yapamam.”
Mendilin arkasından dikizledim. Her nasılsa kamuya rahatsızlıkmışım gibi hissettim. Aniden tekrar hasta hissettim. Sürebilirmişim gibi gelmiyor…
Hayır, neden beni kaçıran kişiye bir rahatsızlıkmışım gibi hissedeyim ki?
“O zaman prenses benimle beraber binebilir.” İmparator sanki hiçbir şey yokmuş gibi tekrarladı.
Çünkü nazik bir insandı. Nasıl düşünürsem düşüneyim bir adam kaçıran biri için çok nazikti, değil mi? Tezevia da mı böyle bir muamele gördü?
Romanda ne yazdığını hatırlamak için çabaladım.
[Tezevia parlak, tıkırdayan bir at arabasına oturdu. Sihirli çemberden giderek sınırı geçti.
Hamile bir kadın olduğundan ötürü Belgoth İmparatoru onu at arabasına koyarak eşlik etmek zorunda kaldı. Ama kaçırıldığından ötürü Tezevia rahat olamadı.]
Merakla kafamı eğdim. Bunu bilmiyordum.
‘Brisney Mutlu Olmak İstiyor’da Belgoth’un imparatorunun tıpkı Yerenica gibi fazla sahnesi yok. Kişiliği hakkında hiçbir şey yoktu.
“Eğer tüm gün boyunca sürersek yarından sonraki gün varacağız. Dayanın.”
Fakat gelecekte kötü adam Deckard’ın babası olacak bu adam nazik ve ilgiliydi.
Uzanan ele boş boş baktım. Bu adamın soğuk olduğunu düşünmüştüm. Sonuçta Deckard babasından ilgi görmediğinden dolayı takıntılı bir adama dönüşmüştü.
Ama şimdiye dek.
“T-Teşekkür ederim.” Sert eli zar zor kavradım. Ne olduğunu bilmiyordum ama bu el beni cehennem ıstırabından kurtaran eldi. Bacaklarım kendi başına duracak kadar güçlü olmadığı için güçlü ve istikrarlı bir el beni kaldırdı.
Ve ilk defa Belgoth’un imparatoru ile yüz yüze geldik. Elbette, uzun olduğundan yine de yukarı bakmak zorunda kaldım.
Tereddüt ettim ama yine de cesurca ağzımı açtım, “Beni Lebovny’e iade etmeyi düşünmüyorsun, değil mi?”
“…” Hayret verici güzellikte yüzü olan adam cevap vermedi. Ama bu düşüncelerini anlamak için yeterliydi. Ne kadar arkadaş canlısı ve nazik gözükürse gözüksün bu romanda Tezevia’yı 10 yıl boyunca tutan adamdı.
Huu huu. Kaçırılmamalıydım. Ağlamak üzere olduğumu gören imparator nefes alıp verdi.
“Eğer Lebovny ile olan görüşme başarılı olursa…”
Nasıl düşünürsem düşüneyim gelecekteki kötünün babası olacak biri için ses tonu inanılamayacak derecede nazikti.
Bir anlığına garip bir ruh haline kapıldım. B planı beklenmedik bir yönde gitti ama nasıl olsa o da kurtarmak istediğim insanlardan biri değil mi?
40 gibi genç bir yaşta kendi oğlu tarafından vahşice öldürüldü.
“Belgoth adına güvenliğini garanti ediyorum.” İnce gözleri gülümserken çekici bir şekilde kıvrıldı. Yakışıklı bir adamın gülümsemesi.
Ama şu anda hissettiğim farklı seviyedeki bir duyguydu. Şaşkınlık ve endişe arasında bir duygu. Muhtemelen hayatının nasıl sona erdiğini bilen tek insan benim.
Bir çeşit sorumluluk hissettim. Tıpkı ablam Tezevia’da hissettiğim gibi.
“O zaman sizden bir işbirliği isteyebilir miyim, Prenses? İmparator hafifçe gülümsedi.
“…”
“Eh, ama bunu bir tehdit olarak düşünürsen elden bir şey gelmez.” Cevap vermediğimde omuz silkti. Ama bir şey söylememe nedenim bu değildi.
Bir fikrim var. Aklıma gelen yeni bir fikrim var.
Onu kurtarmak istiyorum. Romanda bahsedilmediğinden dolayı adını bilmiyorum.
“Affedersin, baba…” Düşünmeyi bitirmeden sözler ağzımdan çıktı.
“Ba…”
“İsmin ne?”
Hemen donakaldı ve şaşkın göründü. Tıpkı son seferki gibi kullandığım lakapla bir hata yaptığımı fark etmedim.
“Erudian.” Bana kararlılıkla dolu gözlerle baksa bile endişeli bir şekilde cevapladı.
“Erudian…”
“Erudian Lu Soledo Belgoat” yavaşça ismini söyledi.
Erudian. İsmi kendim söylemeye çalıştım. Söylemek hoşuma gitti.
“Ben, uhh, sanırım çoktan benim Yereninovica Susuvia Lebovny olduğumu biliyorsun.” Söylemek istemedim aslında ama her nasılsa sözler ağzımdan çıkıverdi.
Gelecekte birbirimizi sık sık göreceğiz, yani birbirimizin isimlerini öğrenmek aklıselim. Nedense içimde bu adamdan uzak durmayacağıma dair güçlü bir his var.
Neden? Belki o andan beri geleceğin nasıl olacağını biliyordum.
“Lütfen benimle ilgilen.”
“Bilmukabele.”
Gözyaşlarım kesildiğinde gülümsedi. Korkunç görünüyor olabilirdim ama bu umurumda değildi. Belki de imparatorun yüzü bu yüzden garipleşti.
⟣⟢⟢
Ben hasta olmaktan sızlanırken Belgoth Ordusu hızlıca ilerledi. Beni daha rahat ettirmek için imparator zırhını çıkarmıştı.
Yine de!
“Rahat olun, Prenses. Eğer böyle gerginleşmeye devam ederseniz beliniz ağrıyacak…” İmparator garipçe söyledi.
Sert zırh olmadan sanki aramızda hiç mesafe yokmuş gibi geliyordu. Her hareket ettiğinde göğsünü sırtımda hissedebiliyordum. Kaslarının şekillerini hâlâ hissederken ince siyah gömleği pek bir işe yaramadı. Utançtan ölecek gibiydim.
Eğer bu adamın kolları arasında tutulmasaydım öleceğimi düşündüm ama görünüşe göre her halükarda ölü olarak uyanacağım.
Ayrıca bu adamın hiç terlememesi de hiç yardımcı olmadı. O kadar temiz ve serin kokuyordu ki derin bir nefes aldım. Sadece güzel kokusunu koklayarak bile enerjili hissettim.
“…”
Birkaç dakika sonra aklım yerine geldi.
Her zaman bu çeşit bir kız mıydım?!
Yüzüm kızardı. Birlikte at sürerken bedenim bir adamın bedenine yaşlanmıştı. 25 yıl ve 8 aylık bekar bir hayattan sonra bu aşırı durumdaydım.
Fakat kızarmış yüzümü gizlemeye çalışırken dengemi kaybettim. Bu yüzden eline doğru eğilmek zorunda kaldım. Bütün nedenim utanç içindeyken müdahale ediyordum.
Bu yüzden çok utanç içindeydim!
Bu dünyada beklemediğim çok fazla değişken vardı.
Birkaç saat sonra ölmekte olan bir sesle inliyordum.
“Uğh… Ah…”
Başım tekrar ağrıdı. Kafam patlamak üzereydi. Sert göğse doğru eğilirken baş döndürücü baş ağrısı görüşümü bulanıklaştırdı.
“Bu tuhaf.”
İmparator elini bana uzattı. Ona tutunur tutunmaz baş ağrısı geri çekildi.
Derin bir nefes alıp yavaşça ona doğru ilerledim. Eğer hemen kendimi onun kollarını gömmeseydim ölürdüm.
“Huuu…”
“Çok hassas değil mi, Rosel?”
Ona yapıştığımda imparator beni reddetmedi. Kollarında olmaya hızlıca alışıyordum. Derin bir nefes aldım ve onun serin kokusunda soludum.
İçimde kalan korkunç acının akıbetinden dolayı tüylerim diken diken oldu.
Görünüşe göre eğer işler böyle kalırsa caninin babasını kurtaramadan öleceğim.
***
Çevirmen: Ashera
Bol bol yorum bekliyoruuuz(◍•ᴗ•◍)