Seduce the Villain's Father - 3.Bölüm
Üç saatlik sıkı çalışmanın ardından, babam sonunda pes etti. İçerik o kadar rahatsız ediciydi ki sadece ağzımı açabildim.
“Yani Glucaman Yolu’nu kapattın mı?”
Sözleri babama şaşkınlık içinde söyledim. Kulağa beklenmedik bir şey gibi geliyordu, ama bu gerçekti.
Glucaman Yolu Batı Azekien ve Doğu Belgoth’u bağlayan en kısa yoldu ve sahibi ikisinin arasında yer alan Lebovny’di. Lebovny, eğer yol açılsaydı hem Belgoth’tan hem de Azekien’den bazı eşyaları teslim almak için bir anlaşma imzalamıştı.
Kıtanın doğusunda yer alan Belgoth mana taşları olmayan bir imparatorluk. Mana taşları sarı denizi ve sınırları korumak için gerekli bir maden, bu yüzden Belgoth’un Glucaman Yolu’u boyunca seyahat etme hakkına ihtiyacı var.
Lebovny içinse, mana taşları için ödeme alma avantajı var. Ama geçenlerde Azekien’de büyük bir maden bulundu. Doğal olarak, Belgoth ve Azekien arasında ticareti yapılan mana taşı miktarı aniden arttı. Bu babamın açgözlülüğüne yol açtı. Bu yüzden, geçen sene anlaşmayı değiştirdi. Mana taşları yerine toplam işlem miktarının %10’u ile ödeme yapılmasını istiyor.
Bu korkunçtu. Hayır, bu adam, bu imparatorluk korkutucu!
“Eee, Azakien’e sadece Glucaman Yolu’nu kullanırlarsa gidebilirler, yani benim için bu kazanan durum.” Babam aceleyle bahanesini dile getirdi.
Yolu kapatalı iki yıl oldu. İki yıl! Ben sinirliyim.
“İmparatorluğun öç almasından korkmuyor musun?!” Sesim yükseldi.
“Aman, Tanrım, Yenny. Yenny, Belgoth doğunun gücü olsa bile bizimle bir barış anlaşması imzaladılar. Bize zarar veremezler.”
Babam bir şekilde beni sakinleştirmeye çalışıyor gibi görünüyordu. Ne yazık ki, tek bir kelime bile duyulmadı.
“O Belgoth yakında burada olacak. Baskına uğrayacağız. Tezevia kaçırılacak. Onu kaçıracaklar!”
“Glucaman Yolu’nu hiçbir zaman tekrar açmayacaksın, değil mi?”
“Bunun için hiçbir neden yok. Eğer biraz daha beklersek krallığımızın aylarca umamayacağı kadar mana taşı alacağız.” Babam çok nazik bir cevap verdi.
Evet. Eğer romanın içinde olmasaydım ve neler olacağını bilmeseydim buna inanırdım. Bu durum Lebovny için çekişmesiz bir zafer olabilirdi.
Ama yakında Belgoth’un sabrının parçalanacağını biliyordum!
“Oh, sahiden.” İnatçı babamın fikrini değiştirmek için yapabileceğim hiçbir şey yok. Bu yüzden ofisten çıktım.
Plan A başarısız oldu. Daha hiç bir şey yapamadan başarısız olduğuma inanamıyorum. 145. kez iç çekiyormuşçasına dudaklarımı ısırdım.
Hadi uyan. Daha ne kadar iç çekmeye devam edeceğim?
“… İyi. B planına ihtiyacım var.”
Yerenica’yı takip eden Fernandez onu kendi kendine mırıldanırken gördüğünde şaşırmış gibiydi. Onu takip ederken gözlerinde yanan kararlılığı görebiliyordu.
Eğer Belgoth’un Lebovny’e istilasını durduramıyorsak, o zaman… Yaşanacak sonraki şey Tezevia’nın kaçırılması. Bu benim B planım. Belgoth’un imparatorunun ablamı kaçırmasını engelle!
Bu arada, Belgoth tam olarak ne zaman istila etmişti?
Bu noktada hiç şansım olmadığını söyleyebilirim.
“Aw, hadi ama!” Ellerimi sıkarken bağırdım.
Bilmiyorum. Bilmiyorum. Hatırlayamıyorum!
Düşünürken yumuşak pembe saçlarımdan bir tutam aldım, “Ahem, Ne zamandı be?
Belgoth sürpriz bir istila için geliyor ve B Planını hatırlar hatırlamaz tabutun mühürlendiğini biliyorum. Ablamın kaçırılmasını engellemeden önce imparatorluğun ne zaman geleceğini bilmeliyim. Ama tam olarak ne zaman geleceklerini bilmiyordum.
Glucaman Yolu Anlaşması’nın aksine zamandan kesin olarak bahsedildiğini biliyorum. Sadece hatırlayamıyorum! Okuduğumdan eminim!
Saçıma tutunurken hatırlamaya çalıştım.
Romanın başında istilanın tarihinden bahsedilmişti. Ayrıca hikayenin ortasında da bahsedilmişti. Karakterlerin arasındaki aşk hikayesine o kadar odaklanmıştım ki arka plan bilgisini unutmuşum.
Dizginleri eline al!
Derin bir nefes aldım.
“Hayır. Hadi sakin ol. Bunu yapabilirim. Bana gelecek…”
… Ve hayır. Hiçbir şey aklıma gelmedi ve görünüşe göre hafızam camdan dışarı çıkmış. Unuttukça hakkında daha fazla düşünüyormuşum gibi hissediyorum.
“Lanet olsun.”
Sonunda yatakta uzanıp küfürler savurdum. Trajedinin geldiğini biliyorum ama ne zaman olduğunu söyleyemiyorum.Görünüşe göre krallığı kurtaran gizli kahraman olamayacağım.
Öfkeyle yastığa vurdum.
“Her şeyden önce neden bunun hakkında endişelenmeliyim ki?”
Düşüncelerim bu olayın ta başına gitti. Tam olarak ne zaman başıma bu geldi? Neden krallığı kurtarmaya çalışıyorum? Neden bunu yapıyorum?
Aslında bütün bunlar 8 ay önce Yerenica’nın bedeninde uyandığımda başladı.
***
Yerenica olmadan önce Seo Eun-Seo adında sıradan bir üniversite öğrencisiydim. Mezuniyetimin ortasında bir iş arıyordum. Şu anda sıkışık bir yemek odasında çalışıyor ve yoksul.
Bir sabah gece vardiyamı bitirdikten sonra eve dönerken.
Öldüm…
Ölmüş olmalıyım. Sebebi içinde olduğum otobüsün karşıdan gelen bir arabayla kafa kafaya çarpışması.
Öleceğimi tahmin etmeden cep telefonumdan bir roman okuyordum. Bir seri olan ‘Brisney Mutlu Olmak İstiyor’’u okuyordum. Sonra aniden yüksek bir kükreme duyuldu ve bedenim öne doğru itildi.
Gördüğüm şey otobüsün önüne çarpan arabanın parlak farıydı. Sonra otobüs ters döndü ve otobüsün zemini tavana dönüştü, ve bir şey kırıldı. Düşerken sesi duydum. Aniden oldu. Korkmaya bile şansım olmadı. Acıyı hissedemeden dünya karardı.
Otobüs tamamen devrilmişti. Bir kazaydı ve ben birden öldüm. Mantıksız değildi.
Yumuşak bir yatakta uzanırken uyandım. Gözlerimin önüne serdiğim el benim elimden çok daha narin, uzun ve yumuşaktı.
Hızlıca yataktan kalktım, ve aynadaki yansımamı ilk defa gördüğümde bağırdım.
“Aaaaah!”
“Yerenica?” Kıvırcık kızıl saçlı bir kadın sesi duyunca odaya koştu. Onu gördüğümde daha da şaşırmıştım ve tekrar çığlık attım.
Yansımama baktım. Açık pembe saçlarım, korkmuş olan yüzüm güzeldi. En şaşırtıcı şey…
“Prenses! Sizin için ne yapabilirim?”
Bana bir prenses dedi! Orada ciyaklıyorum.Ben bittim.
Bütün durum beni şaşırttı. Gözlerimi yeni bedenimde açar açmaz dayanamadığım şok yüzünden bedenim zayıf düştü. Görünüşe göre bir hafta komadaydım.
Uyanır uyanmaz ayaklarımı sürükledim ve tekrardan aynaya baktım. Hala bir hafta önceki yüzü yansıttı. Kar kadar beyaz bir ten, pamuk şeker kadar tatlı görünen açık pembe saçlar ve gökyüzü mavisi gözler. Elim kendiliğinden aynaya uzandı.
“Hiyaa…”
***
Çeviri: Hyden