My Husband With Scholar Syndrome - 3.Bölüm
Mini mini not: Bu bölüm bana IU(아이유) _ Through the Night(밤편지) şarkısını hatırlattı. Bölümle beraber dinleyebilirsiniz~!
****
Namjoo’nun ‘düşünceli’ jesti boşa gitmesin diye Mirae Namjoo’nun elini sıkıca tuttu ve yol boyunca bırakmadı.
Bir süre sonra asansör 3. kata ulaştı fakat çift asansörden inemeden uzun boylu bir adam aniden asansöre adım attı. Ani hareketlere karşı hassasiyeti olan Namjoo, irkilerek bir adım geriye çekildi.
Namjoo bir otizm hastasıydı. İnsanlarla fiziksel temas kurmaktan hoşlanmıyor ve insanlarla arasına olabildiğince mesafe koyuyordu. Asansöre binmek gibi rutin bir durum bile Namjoo için gerginliğe sebep veren bir olaydı.
Namjoo’nun gerildiğini anlayan Mirae, bir adım ileri attı ve adam ile Namjoo’nun arasına girerek onu sakinleştirdi.
“Önemli değil. Hadi, gidelim.”
“Ah, özür dilerim…” Asansöre binen adam içinde birileri olduğunu şimdi farkediyor gibiydi. Özür dilemek için kafasına kaldıran adamın yüzünde Namjoo ile göz göze geldiğinde şaşkın bir ifade belirdi.
“Genç efendi*, geri dönmüşsünüz.” Adam heyecan ile Namjoo’nun kolunu yakaladı. Bu ani hareketten irkilen Namjoo hızlıca bir adım daha geriye attı. Mirae, adamın kolunu Namjoo’dan ayırarak;
“İnsanların ona dokunmasından hoşlanmıyor, özür dilerim.”
“Ah, evet. Neredeyse unutuyordum…” Adam Min ailesi için çalıştığından Namjoo’nun özel durumundan haberdardı. Çiftin rahatça asansörden ayrılması için bir adım geriye çekildi. “Genç efendi, neden haber vermeden ayrıldınız? Başkan ve hanımefendi çok endişelendiler. Genel müdür bir süredir sizi arıyor.” Adam arkalarından seslendi.
Mirae şaşırmıştı, Namjoo ailesine haber vermeden, tek başına mı çıkmıştı?
Adam sorusuna cevap almadan hızlı adımlarla ileri atıldı. Büyükannenin odasının önünde durdu ve içeri seslendi. “Efendim, genç efendi geri döndü.”
“Ailene söylemedin mi?” Mirae şaşkınlık ile Namjoo’ya döndü. Namjoo ise, yüzünde ‘ne?’ dercesine bir ifade ile Mirae’ye bakıyordu. Namjoo’nun anlamadığını anlayan Mirae iç çektikten sonra devam etti.
“Neyse, hadi büyükanneyi görmeye gidelim.”
Daha çok yürümemişlerdi ki orta yaşlı bir kadın ilerideki odadan dışarı daldı. Kadın endişeli bir ifade ile etrafa bakındı ve Namjoo’yu gördüğünde rahatlayıp bir iç çekti. Mirae Namjoo’nun annesini hemen tanıdı, sonuçta yeni yıl kutlamalarında onu dışarda görmüştü.
“Namjoo, Namjoo…Nerelerdeydin?” Namjoo bir anda kaybolmuştu, doğal olarak annesi çok endişelenmişti. Onu aramaları için bir grup insan göndermişti fakat onlar da elleri boş dönmüşlerdi. Bayan Min, oğlunu bulmanın sevinci ile ona gidip sarılmak istedi fakat oğlunun durumunu bildiğinden farkında olmadan uzattığı elini geri çekti. Dikkatini topladığında normalde kimseyle temasta bulunmayı sevmeyen oğlunun sakince bir kadının elini tuttuğunu farketti.
“Bu…nasıl oldu?”
“Bayan Min.” Mirae yavaşça kadına yaklaştı. Daha önce çok iletişimde bulunmamış olsalar bile büyükanne Bayan Min’e evlerinin yakınında yaşayan ve Namjoo ile arkadaşlık kuran kızdan her zaman bahsederdi. Yeni Yıl** zamanlarındaki ziyaretlerinde ise birkaç defa karşılaşmışlardı.
“Namjoo’dan büyükannenin hasta olduğunu duydum,”
“Büyükanneyi ziyarete mi geldin? Tamam, içeri gelin.” Bayan Min Mirae’yi odaya yönlendirdi. Kapının önünde Namjoo’nun babası, Bay Min bekliyordu.
“Merhaba Bay Min.” Mirae Bay Min’i selamladı. Bay Min ise küçük bir gülümseme ile karşılık verebildi, çok yorgun gözüküyordu. Bay Min tam oğluna dönmüş konuşacakken içeriden narin bir ses seslendi.
“Namjoo geri mi döndü?” Büyükannesinin sesini duyan Namjoo acele ile Mirae’nin elini tuttu ve babasını görmezden gelerek odanın ortasında duran yatağa ilerledi. Dikkate alınmamaya alışmış Bay Min sadece iç çekebildi.
Namjoo, Mirae ile büyükannesinin yatağının köşesinde durdu. “Büyükanne.” Yaşlı kadın Namjoo’ya gülümsedi ve gözlerini Mirae’ye çevirdi.
“Mirae, büyükanneyi ziyaret etmeye mi geldin?”
“Büyükanne, nasıl hissediyorsun?” Mirae yüzü yorgunluktan çökmüş gibi gözüken yaşlı kadına endişe ile sordu.
“Artık iyi olmam mümkün değil. Ama üzülmeye de gerek yok, bu doğanın kanunu sonuçta.” Büyükanne 89 yaşındaydı ve bu yaşa kadar yaşamış olmaktan gurur duyuyordu.
“Büyükanne…” Mirae ölümün yaşamın bir parçası olduğunu biliyordu fakat yine de büyükanne gibi iyi kalpli bir insanın bu dünyadan ayrılmak zorunda olması onu üzüyordu.
“Namjoo’yu bulup geri mi getirdin?” Büyükanne konu hakkında daha çok konuşmak istemiyor gibiydi.
“Hayır.” Mirae kafasını salladı. “Beni bulup buraya getiren Namjoo’ydu.”
“Seni bulan Namjoo muydu?” Büyükanne şaşkın bir ifade ile Namjoo’ya baktı. “Namjoo, Mirae’yi aramaya mı gittin?”
“Evet. Biz evleniyoruz.” Namjoo mutlu bir şekilde haberi duyurdu.
Bay ve Bayan Min şaşkınlıkla önce Namjoo ile Mirae’ye, sonra birbirlerine baktılar. Büyükanne de şaşkın bir ifade ile torununa bakıyordu.
“Mirae, Namjoo’nun söylediği doğru mu..?”
Mirae utanmıştı. Namjoo’nun herkes içinde bir anda açıklayacağını düşünmemişti. Namjoo’nun teklifini kabul etmişti fakat büyükanne doğrudan yüzüne sorunca tuhaf hissetmişti. Ayrıca, Namjoo sosyal olarak gelişmiş bir insan değildi; bu senaryo da Mirae oğullarını kaçırıp evlenmeyi zorlayan biri gibi hissediyordu.
Mirae’nin sessizliği Namjoo’nun gerilmesine sebep oluyordu. Büyükannenin sorusuna neden cevap vermiyordu, yoksa kabul ettiğinden pişman mıydı? Namjoo’nun içi endişe ile doldu. Namjoo farkında olmadan terlemeye ve Mirae’nin elini sıkmaya başlamıştı.
Min ailesi ise Namjoo’yu görünce gerilmiş ve alarma geçmişlerdi. Dışarıdan bakan biri farkında olmayabilirdi, fakat bu Namjoo’nun krize girmeden önce verdiği bir sinyaldı. Namjoo sakin olduğunda sessiz ve itaatkar bir çocuktu fakat krize girdiğinde manikleşip etrafındaki eşyaları darmadağın ediyordu. Bazı durumlarda kafasını üst üste duvara vurduğu durumlar bile oluyordu.
“Evet, doğru.” Uzun süren bir sessizlikten sonra Mirae utancından kurtulabilmiş ve cevap vermişti.
“Namjoo ile ben…evleniyoruz.”
Namjoo Mirae’nin konuşması üzerine rahatlamıştı ve normal ifadesi yüzüne geri döndü. Namjoo’nun rahatlaması ile Min ailesi de rahatlayabilmişti.
“Gerçekten mi?” Büyükanne titreyen elini Mirae’ye uzattı ve elini onun elinin üzerine koydu.
“Mirae, senin iyi bir kız olduğunu biliyorum fakat…Namjoo ile evlenme konusunda ciddi misin? Gerçekten üstüne düşündün mü? Namjoo’nun özel durumunun farkındasın…”
Büyükanne heyecanlanmıştı fakat endişeleri de vardı. Eğer Namjoo’nun otizmi olmasaydı, Mirae ile çok iyi bir eşleşme olabilirlerdi, fakat Namjoo’nun özel durumu göz ardı edilemezdi. Büyükanne 20 yılı aşar bir süredir Namjoo ile ilgilenmişti ve otistik bir insan ile yaşayıp ilgilenmenin ne kadar sabır ve anlayış gerektirdiğini çok iyi biliyordu. Gerçi Namjoo diğer otizm hastalarına kıyasla çok daha uzun bir yol katetmişti. Mirae’yi bir gelin olarak almaktan gerçekten çok memnun olurdu fakat eğer fedakarlık yapmaya hazır değilse en baştan vazgeçmek en iyisiydi.
“Büyükanne, konu üzerine çok düşündüm…ve kararlıyım.” Mirae, büyükannenin endişelerini anlamıştı ve sıcakça gülümsedi.
“O zaman mutlu olabilirim.” Büyükanne sevinçle gülümsedi. “Namjoo’nun sonunda bir ruh eşi olacak, gözüm arkada kalmadan ayrılabilirim.”
“Anne, neler söylüyorsun?” Bay Min annesinin son cümlesini söylercesine konuşmasından hoşlanmamıştı.
“Eunkyung, bileziğimi getir.” Büyükannenin lafları üzerine Bayan Min oturduğu yerden kalktı ve odadaki dolaptan bir kutu çıkardı ve büyükanneye uzattı.
Büyükanne kutuyu açtı ve Mirae’ye uzattı; “Al, bakabilirsin.”
Mirae ne olduğunu bilmediği kutuyu büyükannenin elinden aldı ve inceledi. Kutunun içerisinde özenle işlenmiş yeşim bir bileklik vardı.
“Beğendin mi?” Büyükanne Mirae’ye sordu.
“Büyükanne bu…senin her zaman taktiğin bilezik..”***
“Evet, bu benim annemin de evlenirken bana emanet ettiği bir aile yadigarı. Anneden kıza geçmesi gelenektir. Ben de kızıma vermek isterdim fakat hiç kız çocuk sahibi olamadım. Mirae, bu bileziği sana vermek istiyorum.”
Büyükannenin lafları tüm Min ailesinin tekrar şaşırmasına sebep olmuştu. Bu bileziğin sembolik anlamı çok büyüktü. Kimse büyükannenin bu kadar önemli bir yadigarı aile dışından birine vereceğini düşünmemişti.
“Ah, bunu kabul edemem…” Mirae utangaç bir ifade ile reddetmeye çalıştı.
“Bu bileziği Namjoo’nun eşine vereceğimi düşünmüştüm fakat kendi elimden verme fırsatına sahip olacağımı düşünmemiştim” Büyükanne yavaşça konuştu.
“Ama…” Mirae tekrar itiraz etmek istedi. Böyle anneden kıza verilen bir bilezik çok büyük anlam taşıyor olmalıydı, böyle bir şeyi kendisinin kabul etmesi çok yanlış geliyordu. Fakat Mirae cümlesini bitiremeden Namjoo kutudaki bileziğe uzandı ve Mirae’nin eline geçirdi.
“Namjoo…?” Mirae şaşkın bir ifade ile Namjoo’nun yüzüne döndü.
“Tak.” Bu tek kelimelik cümlede ağır bir otoriter ton vardı.
Minjoo sekreterinin araması ile odaya geldiğinde bu tuhaf sahneyle karşılaşmıştı. Tanımadığı bir kadın büyükannesinin yatağının köşesinde oturuyordu ve yanında küçük kardeşi bileğine yeşim bir bileziği geçirmeye çalışıyordu. Büyükannesi ise mutlu bir şekilde gülümsüyordu.
“Çok güzel oldu.” Büyükanne, yeşim bileziğinin sallandığı Mirae’nin bileğine baktı ve gülümsedi.
“Ne zaman evlenmeyi düşünüyorsunuz?” Ve bir süre sonra Mirae’nin tekrardan kızarmasına sebep olan soruyu sordu.
Biricik torunu evleniyordu ve büyükanne onun evlendiğini görmek istiyordu. Mirae, büyükannenin şimdilik parlayan yüzüne endişe ile baktı. Büyükannenin tam ne zaman vefat ettiğini hatırlamıyordu, fakat yakın bir zamanda olacağını biliyordu. Çünkü önceki hayatında sonraki gün büyükanneyi görmek için hastaneye gitmişti fakat büyükanne orada değildi.
“Bugün akşam eve gittiğimde ailem ile konuşacağım ve yarın gidip nikah sertifikamızı alacağız. Aldığımızda size gösterebiliriz.” Mirae hızlı hareket ederlerse yetişeceklerini düşündü.
“Tamam o zaman.” Büyükanne konuşurken sesi kısıldı ve gülümsemesi soluklaştı. Herkes panik ile büyükannenin yanına toplandı ve sadece Namjoo sakince yatağın kenarından uykuya dalan büyükanneyi izledi.
Kısa bir süre sonra doktor geldi ve hastayı inceledi. “Hanımefendi sadece uykuya dalmış, endişelenecek bir durum yok.”
Kalabalık sakinleşti.
“Fakat hastanın durumu iyileşmiyor ve uyandıktan sonra…söyleyecek bir şeyiniz var ise söylemenizi öneririm.” Tüm aile tekrardan umutsuzlaşmıştı.
Mirae her an bu dünyadan ayrılacak gibi huzurla uyumakta olan yaşlı kadına baktı ve dişini sıktı. Bir anda Namjoo’ya döndü. “Namjoo, gidip nikah sertifikamızı alalım.”
“Tamam.” Namjoo duraksamadan cevapladı.
“Ben eve gidip ikametgah belgesini alacağım, peki senin belgen?”
Namjoo şaşkın anne ve babasını gözden gelip bir o kadar şokta olan abisine döndü. “İkametgah belgemizi istiyorum.”
“…” Biri Minjoo’ya neler olduğunu söyleyebilir miydi?
Sonunda gerekli belge Namjoo’ya verildi. Mirae’de eve gidip belgelerini tamamladı ve nikah dairesinin önünde buluştular. Namjoo’yu oraya bırakan Minjoo, küçük kardeşi ile Mirae’nin nikah dairesine beraber girip beraber çıkmalarını izledi.
Son olanlar onu çokça şaşırtmıştı. Küçük kardeşi Namjoo’ya daha 2 yaşında iken otizm tanısı konulmuştu ve 3 yaşındayken özel bir hafıza ve matematiksel bir zekaya sahip olduğu anlaşılmıştı. Otizmlilerin sadece %7’lik bir kısmının sahip olduğu bu yeteneklere sahip şanslı insanlardan biriydi. Yapısı dolayısıyla hep çabuk öğrenmişti fakat hep kendi özel bir dünyası var gibiydi.
Namjoo 7 yaşına gelene kadar ailesi tüm sabırları ile onunla iletişim kurmaya çalışmıştı ama Namjoo’dan bir karşılık almak çok zordu. Sonunda Namjoo’yu büyükannenin evine göndermeye karar vermişlerdi.
Öncesinde doktorlar Namjoo’nun farkındalık sahibi olduğu, yani ağır bir vaka olamdığını söylemişlerdi. Eğer iyi bir desteğe sahip olursa, iletişimini geliştirmesi mümkündü. Fakat Min ailesi ailede bir dahi değil, iletişim kurabilecekleri normal bir insan istiyorlardı, bu nedenle oğullarını büyükannenin yanına göndermeyi kabul etmişlerdi. Namjoo çok uzun bir süre boyunca büyükannesinin yanında yaşamıştı ve büyük gelişme göstermişti. 12 yaşına geldiğinde herkes ile iletişim kurmayı başarabilir hale gelmişti.
Ne kadar gelişmiş olsa da ailesini ve çevresindekileri görmezden geldiği zamanlar oluyordu ve kendi başına olmayı tercih ediyordu.
Bunlar, Kwon Mirae hayatında girdiğinde değişmişti.
*************
Dipnotlar/Sözlük
*Genç efendi: Bir çalışanın asıl işvereninin çocuklarına hitap biçimi. Orjinal romanda ikinci genç efendi (abisi birinci genç efendi olarak geçtiğinden dolayı) olarak kullanılmış fakat biraz kafa karıştırıcı olduğundan değiştirdim.
**Yeni yıl: Çin takvimine göre yeni yıl kutlaması. Vikipedi: Çin Yeni Yılı
geleneksel Çin ay-güneş takviminin başında kutlanan önemli bir Çin festivalidir. Kutlamalar geleneksel olarak ilk günün önceki akşamından ilk ayın 15. günündeki Fener Festivali’ne kadar sürmektedir. Yeni yılın ilk günü 21 Ocak ile 20 Şubat tarihleri arasındaki yeni aya düşmektedir.
***Yeşim Taşı Bilezik: Bazı kültürlerde yeşim taşı bilekliklerin takan kişi tarafından hediye edilmesinin özel bir anlamı vardır. Buna göre takan kişi yeşim taşının kendisi ile bir olduğuna ve verdiği kişinin onun bir parçası taşıdığına inanır.
*************
Yazarın notu: Bu kadar hızlı evlilik mi?! Ehehehe bu bir Grumpy Crab* romanı…
*Grumpy crab yazarın takma adı.
**************
Çevirmenin notu: Uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba! Gecikme için çok özür dilerim…TT-TT Bazı durumlar nedeniyle asla çeviri yapamadım maalesef…Fakat artık bir sisteme oturtmaya çalışacağım! Onun dışında diğer çeviri novelim, “My Fiancé is in Love With My Little Sister” lütfen okumaya çalışın! Ilerideki bölümlerde görüşmek üzere~!
Okuduğunuz için teşekkür ederim!
Diğer isimlerin orijinalleri:
Bayan Min/ Min Eunkyung: Xiao Rong
Min Minjoo: Bai Zheng
Büyükanne: Bai
Çeviri: yukijilly