Magus Tech - 2.Bölüm
Richard zindanın derinliklerinde bulunan hücrenin önünde durdu. Loş ışık yüzünden gözlerini kıstı ve hücrenin içindeki figüre baktı. Figürün suratı garip bir kar beyazı rengindeydi.
Hiç kan ya da olağandışı korku yoktu. Sadece yerde oturuyor ve ona boş ve halsiz gözlerle bakıyordu. Muhafız lideri, Prens’in duymasına karşın ses çıkarmaya cesaret edemeyerek içten içe feryat etti. Boğazını temizleyerek, “Majesteleri, bu yakaladığımız beyaz yüzlü şeytan.” Richard bir şey demedi ve öne doğru ilerledi. Muhafız lideri şaşırmıştı, Richard’ın neden şeytanla hiç ilgilenmediğini merak ediyordu. Bu konuyu bir kenara bırakarak boynunu büzdü ve onu takip etti. Hemen sonra Richard yandaki hücrede durdu. Garip figür köşede kıvrılmıştı. Yüzü geçkin yaşı hakkında ipucu veren kırışıklarla doluydu. Bir metreden daha kısa, ortalama bir çocuğun boyundaydı. İnsana garip duygular hissettiriyordu.
Muhafız lideri açıkladı, “Majesteleri, bu bir hobbit…”
Açıklamasını bitiremeden Richard başını salladı, yine öne doğru ilerledi ve durdu. Üçüncü hücrede kırmızımsı-mor derili bir insan vardı. Suratında, boynunda, elinin arkasında ve geri kalan her yerde kırmızı noktalar vardı. Derisinin bir kısmı çürümüştü. Richard öne eğildi ve daha yakından baktı. Adam kan kırmızısı belirgin köpek dişlerini görebilmesi için ağzını hafifçe araladı.
“Majesteleri…” Muhafız lideri üçüncü hücredeki adamı göstererek gergince konuştu. “Bu bir vampir. Dikkatli olmalısınız ki ısırılmayasınız.”
“Ya?” Richard soğuk bir tavırla, kaşını kaldırdı.
“Majesteleri, siz…”
“Bir Albino, Hobbit ve porfiri vakası… Yani bu bahsettiğin Beyaz Yüzlü Şeytan, hobbit ve vampir?”
“Majesteleri…”
“Bilim bilgin var mı, yok mu?! Ah, doğru, neredeyse unutuyordum. Orta Çağ gerileyen ve gelişmemiş bir medeniyet ama bu bir bahane olmamalı! Eğer düşünürsen, Beyaz Yüzlü Şeytanı, hobbiti ve vampiri yakalaması kolay mı sanıyorsun? Sana zorluk çıkarmadan onları yakalamana izin verirler mi? Askerler hiç kayıp vermeden geldiğinde şüphelenmeliydin, değil mi? Geçmiş iki başarısızlığından bir şey öğrenmedin mi?”
“Bu…”
“Efsanede söylenildiği gibi yarasaya dönüştüğünü gördün mü? Uçtuğunu gördün mü?” Muhafız lideri titredi ama korkusunu bastırdı ve şaşırtıcı bir yüreklilikle cesurca öne çıktı.
“Majesteleri, bu şeytani vampirin ne yarasaya dönüştüğünü ne de uçtuğunu görmediğim doğrudur ama kendisi güneşten korkar. Güneş ışığına maruz kalması cildinin çürümesine neden olur. Dahası, onu yolda kan içerken bulduk. Şüphelerimizi doğrulamak için bu adamın şiddetle karşı olduğu ve yoğun tepki gösterdiği bir kaç sarımsak getirdik. Eğer bu adam vampir değilse, nedir? Majesteleri bu şeytani adamın vampir olduğuna dair hiç şüphem yok!”
“Bu adam sadece porfiri vakasından muzdarip.” Richard hiç istifini bozmadı.
“Ne?” Muhafız lideri gözlerini kırptı.
“Diğer bir değişle tedaviye ihtiyacı olan bir hasta bu. Gördüğün her şey hastalığın, porfirinin, sebep olduğu semptomlar ki vampir efsanesine çok benzer. Ama bir şeyden eminim ki bu adam vampir değil.”
“Majesteleri… Ne demeye çalışıyorsunuz?” Muhafız lideri şaşkın görünüyordu.
“Bilmek mi istiyorsun?” Diye sordu Richard.
“Evet…”
“Peki o zaman açıklayayım. Belki yakında aynı dili konuşuruz ve ne aradığımı anlarsın.” Richard gülümsedi.
“Porphyria, hematoporphyria olarakta bilinir, kan pigmenti hemoglobinin anormal metabolize olduğu bir grup porfirin metabolik bozukluğudur. Hem enzim yolunda belirli enzimlerin eksikliğinden veya enzim aktivitesinin azalmasından kaynaklanır. Ne yazık ki, bu zamanın şimdiki seviyesinde porfiriyi tedavi etmenin bir yolu yok. Sınırlı ömrünü zar zor uzatabiliriz. Hayaletten farkları yok.
“…Ne…?” Muhafız lideri kavrayamıyordu.
“Ah, çok ileri gittim. Şöyle açıklayayım,” Richard devam etti. “Bildiğin gibi, insan vücudu bir kısmı hem denilen birçok bölümden oluşur. Hem, kanımıza kısmen demir varlığı nedeniyle oksijen üretme yeteneği verir. Ve porfirinin varlığı nedeniyle, hem enzimlerinin bir parçası olan hemoglobinleri üretebilen vücuttur. Ancak bazı insanlar, kısmen bu spesifik enzimin eksikliği nedeniyle, hem üretimi engellenir bu da vücutta aşırı yüksek porfirin birikmesine neden olur. Porfirin ışığa karşı oldukça hassastır, ancak karanlıkta zararsızdır. Güneş gibi ultraviyole ışınlarına maruz kaldığında porfirin toksik hale gelir ve eritem, uçuk olarak insan vücudunun yüzeyinde iltihaplanır. Ağız, tabiki de bu durumdan etkilenir. Burun ve kulaklar çürüme nedeniyle aşınırken, dudaklar soyulmaya başlar. Tahriş olmuş diş etlerini ve ortaya çıkan sivri dişlerini göreceksiniz. Zamanla porfirin birikimi yüzünden mavi-kahverengi rengine dönecek. Aynı zamanda, hem sentezlenemediği ve normal kan üretilemediği için, porfiri olan hastalar ciddi anemik semptomlar yaşar ve hayatta kalmak için kanlarını dışarıdan almaları gerekir. İntravenöz alım iyidir ancak bu dünyanın mevcut teknik ve bilimsel bilgisi göz önüne alındığında bunun olacağından şüphe duyuyorum, bu yüzden anemi ve ağrılarını hafifletmek için sadece hayvan kanı olan başka bir tür hem’i içmeyi seçebilirler.”
“Sarımsaktan kaçmasına gelince, sebebi oldukça basit. Sarımsak, allisin, güçlü bir bakteri öldürücüdür. Sarımsak, hastanın semptomlarını ağırlaştıran ve acı veren ağrıya neden olan kimyasallar içerir. Aynı şekilde gümüş nesneler de. Onlarda ayrıca güçlü bir bakteri öldürücüdür. Kısaca, anlayacağın, vampirler vampirdir ve porfiri porfiridir. Belki de benzerlikleri göz önüne alındığında aynılar ama aslında hiç de öyle değil! Senden tek istediğim gerçek bir vampir ve doğaüstü fenomenlerle alakalı şeyleri bulman, tedaviye ihtiyacı olan hastaları değil, tamam mı?”
“Onları yakaladığında tek yapabildikleri kaçmaktan aciz bir şekilde yalvarmak ve ağlamak oldunca içinde hiç mi şüphe uyandırmadı? Ya da görevi bitirdiğin sürece bunların hiçbir sorun olmadığına mı inanıyorsun? Bu durum iki kez yaşandı zaten, şimdi bir de üçüncüsü. Sabrımın da bir sınırı var.
“…Majesteleri, ben…”
Muhafız liderini sessizlik ve büyük bir korku kapladı. Prensin soğukluğunu ve düzenbazlığa karşı nefretini çok duymuştu. Eğer gerçekten kızmış olsaydı…
Richard uzağa baktı ve çırpınan muhafız liderinin yanından geçti.
“Bu sefer dört kişi yakaladığından bahsetmiştin. Sonuncusu büyücü, değil mi? Eh, bunun gerçek olup olmadığını görelim bakalım.”
***
Okuması bile zor olan bilimsel açıklamaları çeviren arkadaşımıza teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim^^
Çevirmen: Jessie